fbpx

{Dip-Not} Bak

Dip-Not bölümü, detaylı analizlerden oluşmaktadır. Referanslı ve uzun okuma yapmaktan hoşlananlara hitap etmektedir.

“Bak”. Düşündürücü bir kelime. Sık kullanırız. Bakmadığımız için mi? Bizim gibi bakmadıkları için mi? Bakıp da görmediğimiz için mi? Yeniden bakmak için mi…

Tükenmeyi, başlangıcı, beklemeyi, bekletmeyi bir kenara ayıralım önce, bak’maya bakalım.

Tez: Sanırım bakmak, yönelmek, fiziksel olarak konumlanmak, görmeye hazırlanmak, görmek için tüm ön koşulları hazırlamış olmak, anlamına gelir. Çünkü görmek bakmanın bir kademe ilerisindedir, devamında anlam vardır. Anlamı oluşturmak için iyi bakmak ve görmek gerekecektir.

TDK’ya göz attığımızda bakmak kelimesine 17 anlam verildiğini görüyoruz. “Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek. Yoklamak, incelemek, denemek. İlgilenmek.” bunlardan birkaçı. Tabi, deyimler ve benzetimler bu başlığın dışında kalıyor. Yani aslında 17 anlamla değil, görmeye en yakın anlamlarla ilgileniyoruz şu an.

Şu kaynakta ¹ ilginç bilgilere rastladım: “Batı edebiyatının hatta genel olarak sanatının “bakma” ve “görme” eylemlerinin tehlikesi üzerinde şekillendiğini söyleyebiliriz. Batı’dan Doğu’ya geldiğimizde ise, -özellikle Ortodoks Hıristiyanlık ve Sünni İslam ideolojisinde- bu tehlikenin bertaraf edilmeye çalışıldığı, bakışın ve görmenin merkezden çıkarılmaya çalışıldığı, örtünmenin (setr / tesettür), ar perdesiyle / sır perdesiyle kapatmanın ya da çoğul ya da tersten perspektif tekniğiyle gözün iktidarını kırmanın yollarının arandığını görüyoruz.” Burada bakmayı biraz görmekle bir tutmuş ve çağlar boyu bakmanın tehlikeli olduğuna dair bir birikim olduğuna işaret etmiş. Katılır mıyım bilmem ama ilginç ve düşündürücü.

Yazının başına geri dönersek, demek ki bakmak gerçekten kolay değil. Üzerimizde kültürel ve tarihi yükler var!

İronik bir şey de var. Şurada ² gördüm, “Kutadgu Bilig’de kör- “görmek”: Çok Anlamlılık, Metafor ve Gramerleşme” adlı çalışmada, kör, yani görmek kelimesinin “anlamak, bilmek, idrâk etmek, tecrübe etmek” anlamlarında kullanıldığı belirtilmiş. İronik olan yanı, günümüzde kör kelimesinin görmeyen anlamına gelecek şekilde değişmiş olması. Hem gör hem de kör!

Çalışmalarda farklı kelimelerle birlikte kullanılmış:

  • Bakmak görmek bir de bilmek,
  • Bakmak, Biriktirmek, Paylaşmak
  • Gören Gözlerle Bakmak

Aslında bakmak, görmeyi etkilediği gibi karar verme süreçlerini de etkiliyor. Güvenlikle ilgili bazı makalelerde buna vurgu yapıldığını görüyoruz. “Hâle etkisi, sabit hata, bebekyüz ve öncelik etkisinin” bakmayı, görmeyi, karar vermeyi etkilediğine yer verilmiş ³.

Buraya kadar neyi anladık, “bakmak zor”. Hatta riskli, hatta tehlikeli (!) Tabi bu benim inancım değil, yaygın algı bu şekilde.

İnsanların bakmaya dair korkuları varsa neden baksın ki!

Ama bir gün geliyor ve insan tükeniyor. Yaşayan bir “cansız” oluyor. Bir şeye başlaması gerekirken kendini bundan alıkoyuyor. Bu durumu sürdürebilir mi? Hayır.

Çünkü atalet bir süre sonra kendi iç eylemini başlatıyor, daha doğrusu atalet bizzat hareketmiş gibi oluyor. Durağanlık, bir başlangıç haline geliyor. Al sana ikinci büyük problem!

O halde bakmaya tekrar geri dönmeliyiz. Hatta daha da geriye gitmeliyiz. Bizi bakmaya götürebilecek veya engelleyecek nedenleri irdelemeliyiz. Altyapı ve birikimler.

Döne dolaşa aslında bugüne ve bu ana geliyoruz çünkü tüm gelecek anlar bu anda başlıyor! Tüm tükenmeler, tüm olası arayışlar işte tam da burada, şurada, şu anda tohumlanıyor.

Öyle bir yatırım yapayım ki gelecek tükenişlere ışık olarak aktarılsın. Öyle bir birikim edineyim ki, zamanı gelince kullanabileyim.

Diğer yandan, her şey de kişisel birikim değildir! Bazen ummadığınız şekilde bir aydınlık yanıbaşınızda bitiverir. Bir dost hatırlatması, bir dost hatırı, bir dost “acı sözü” sizi kendinize getirir veya bu şansı sunar. Kullanır mısınız? Belki.

O halde yeniden belirginleştirelim: Başlangıçlar bir kavşakta bizi bekler. Ama mutlaka bekler. Ya bilinçle seçersin veya ataletle razı olursun “ataletin başlangıçlığına”!

Her an yeniden tazelenen “ekran”, – yaşam ekranından bahsediyorum, o bakıp durduğumuz ama tartışmalı baktığımız – her an bizi yeniden biz yapar. Sürgit varolmanın adıdır bu “an”.

Bakmaktan zarar gelmez. Bir amaç, niyet, plan, öngörü, ön bilgi, önsezi, yatırım, birikim.. varsa ne âlâ.

Bakmaktan zarar gelmez, bakmaktan yarar gelir. Yarar umulursa daha çabuk gelir.

Bu noktada umuda, ummaya, dilemeye de giriş yapabilirdik. Konu çok dağılmasın diye buna teşebbüs etmiyoruz! :)

When I Dream (Moderator) şarkısı fonda…

Düşündüm de, çok mu fazla analitik – duygusuz ilerledik? Yani, “bakmayan” insanın haklı olabileceğini gözardı mı ettik? Aslında bunu yapmamaya çalıştım ama belki de..

Tükenmişlik (ki bunun detayına şu an değinme ihtiyacı duymadım), insanları üzer. Fazlasıyla üzer. Biz akdeniz insanları üzüntüyü istemeyiz ama ondan besleniriz de! Yani severiz bir bakıma.

Üzüntü geldiğinde bir süre onda kalmak isteriz. Ağlamak, yas, perişanlık. Burada şiirler, şarkılar, deyişler üretiriz. Doğal bir ihtiyaç mıdır? Doğalsa eğer, kınanmalı mıdır?

Belki de o kişi bir başlangıç istememektedir. Bitiş istemektedir!

Bitmişi yaşamak kolay değil. Bitmişin içinde olmak, başlı başına “başlangıca bakmamayı” doğurabilir. Bu açıdan, öznel olarak da korkunçtur bakmak.

İşte gör’le kör’ün birleştiği nokta! Ufuk çizgisi. Belli belirsiz. Gidiyor mu geliyor mu, bilinmesiz. Bilginin yokluğu veya bilmemenin varlığı.

Madalyonun bu tarafında herkes haklı. Gerçi “haksız” aramıyoruz zaten. Yerçekiminin merkezindeyse kişi, onu kimse hareketsizsin diye suçlayamaz.

Bakmamak da normaldir bu düzlemde. Bakmamak istenendir. Özlenen değildir ama istenendir.

“Su akar yolunu bulur” deyişini pek severiz. Ertelemelerin sonunda (ölüm yoksa eğer!) güzel şeyler vardır. Bunlardan biri de alışmaktır.

Bakarak ya da bakmadan “alışmak”.

Alışmak, tükenmişliğin de çaresidir bir bakıma. Alıştın’sa artık, kim ne diyebilir. Makul, meşru, doğru, haklı ve yenidir üstelik.

Bakmak (refleks değilse eğer) kolay değildir. Müthiş bir beden ve ruh koordinasyonunu gerektirir. Gülmeyi, ağlamayı, “yeni” aşamaları getirir. Her aşamada tekrar sen olmak zorundasındır. Sen’le beraber neyi de taşıyorsan onlarla birlikte.

Madalyonun her iki yanına baktığımıza göre biraz daha farklı bir vizyona geçebiliriz. Aslında bir üst paragrafta geçtik de. Ben, sen, biz, siz olgusu.

Hiç kimse tek başına kendini tanımlayamaz. Tekillik önemli olmakla birlikte, yaşamın anlamı senin (benim) başkalarında yansıdıklarımızdır da. Birbiri içine geçişken kümeler gibidir insan.

Yani, bakmak sadece tek bir kişinin kendini temsilen yapabileceği bir şey de değildir. Kanımca bu nokta yukarıdaki her şeyden daha önemli.

Tükendiğimizde, başkalarıyla birlikte tükenmişizdir, başkaları da bizimle birlikte “batmaktadır”. Yıkılan anıtın temsil gücü çok yüksektir. Bunun için de tahammülü zordur.

Bu noktada bakmak “birlikte bakmak” anlamına bile gelebilir.

Örneğin bir kadın, “bakacaksa” başlangıçlara, bir kadın, bir anne, bir eş, bir fert, bir sevgili, bir komşu, bir yaşanmışlıkla birlikte bakacaktır veya bakmayacaktır.

Bir erkek de öyle.

Yüklenilen tüm anlamlarla birlikte aldığımız nefes sadece beni, bizi, seni beslemez.

İçimizde büyüttüğümüz, özenle büyüttüğümüz sayısız olguyla birlikte biz biziz. Bakarken iki gözle değil, sayısız görme deneyimiyle bakarız.

Bakmak eylemini tek başına yapmak da istemeyebiliriz. İsteriz ki “başkaları da” baksın. Beni ben, seni sen yapan, o içindeki diğerleri yani.

Karşılıklı birbirine değil de, bakılan şeye aynı anda nazar etmek, bakışmaktır işte.

Ortaklığın tam ortasında insan.

Ne büyüksün.

Artık sen bilirsin.

Fatih Gökler

(Bu yazı ilkin şu linkte yayımlanmıştır.)

_____________________

¹ ARICI, Oğuz. BAKMAK, GÖRMEK ve ORPHEUS MİTİ. Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Dergisi, 18.

² GÖKÇE, Faruk. Kutadgu Bilig’de Kör-“Görmek”: Çok Anlamlılık, Metafor ve Gramerleşme. Türkbilig, 2015, 29: 59-76.

³ AKÇAY, Emrah. Kolluğun Gözlem ve Karar Verme Becerileri. Güvenlik Bilimleri Dergisi, 2013, 2.1: 57-77.